21 Şubat 2013 Perşembe

In Death's Sleep

Ölümden korkmuyorum diyen her insan evladı, ölümden korkuyordur. İnsanlar ölüme farklı açılardan bakamadığı sürece, korkmaya mahkumlar. Bunu hep farklı cümlelerle ifade ederler. "Kaybedecek birşeyim yok." Ama aslında kaybedecek çok şey olduğunu bal gibide bilirler. Kaybedecek birşeyi olmayan insan, çıplak gezmeli. Kaybedecek neyi var ki? Üşüyecek ve hasta mı olacak? Ona ne? Mahrem yerleri gözüküyor diye utanacak mı? Ona ne? Gibi gibi... Ama asıl olay, kaybedecek birşeyleri arayıp bulamamaktır. Bu yazının sahibi gibi. Ben gibi. Duygularım gibi. Odam gibi. Chivas'ım gibi. Açıkcası bunları kaybetmekten korkarım. Cennette sigara ve whisky yok bildiğim kadarıyla. Cehennemde olması gerekirken, orda da yok. Ee, neyleyim ben böyle ölümü. İmtihan muhabbetine istemeden yada bilmeden katıldıktan sonra, kötü bir sonuç yakaladım diye içkimden ve sigaramdan uzak mı kalacağım? Sevgili Tanrı'mızın da adaleti biraz çalkantılı açıkcası. Güzel rant sağlıyor. Seveni var, sevmeyeni var. "O çok merhametlidir." cümlesi, bence büyük bir kitleyi ona bağlıyor. Ve bu yüzden ölmekten korkmayanlar var. Affedileceğini düşünüp, içi huzur dolanlar var. Bence onların içine pilav doldursak daha yararlı olur. Bir iki insan doyar en azından...

30 Ocak 2013 Çarşamba

Lunapark Vahşeti

Bazen kendimi anlatmakta öyle zorlanıyorum ki. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Cümlelerim kan tükürüyor artık. Neden böyle karanlıksın diyorlar. Hah... Neden olmayayım ki? NEDEN? Bu hayatın sadece 4 tane köşesi yok! Saklanamıyorsun kötülüklerden, riyakârlıktan, kahpelikten, zorluklardan, zorunluluklardan... Önüne az pişmiş bir hayat koyuyorlar ve boğazın kanaya kanaya yemek zorunda kalıyorsun. Aslına bakarsan, yiyorsunda. Farketmeyenler ölüme doğru yavaş yavaş ilerliyorlar... Ben mi? Ben zaten ölü doğmuşum. Hayallerimin dibine kibrit suyu dökmüşler daha babamda bir portakal iken... Bilseydim doğar mıydım sanki? "Allah analı babalı büyütsün" dediklerinde, annem ve babam varsa herşey güzel olur diye düşünmüştüm. Nerden bilebilirdim ki asıl kibritin onlar olduğunu? Dışlanan biri olduğum için bana acırlardı. Ben ise o acıyanlara acırdım. Herkes bana bakıp kıs kıs gülerken "Siz dana bir bok görmemişsiniz. Dalga geçilmesi gereken ben değilim; HAYAT!" derdim sessiz sessiz. Aslında sessizlikti benim brutal vokalim. Öyle şiddetli bir sessizlik vardı ki bende, yanımda kim olsa kendini sağır sanırdı. Hatta bana uzun süre baktıklarını bilirdim "Dilini mi yuttun be kadın!" der gibi. Hayır dostum ben dilimi yutmadım. Allah bana dil vermeyi unutmuş sadece. Bende böyle yaşamaya alıştım. Siz şiddetli bir şekilde para kazanırken, daha doğrusu para kazanmak için götünüzü yırtarken, sahtekârlık yaparken, ben bi' köşeye çekilmiş dilsizliğime alışmaya çalışıyordum. Bir sevgilim olduğunda da "Bak dostum benim dilim yok. Fantezilerinden uzak kalacaksın maalesef..." derdim. Çok komik olurdu. Gerçekten. Benimle yada benim gibiler ile değil, hayatla dalga geçin. İnanın bana hayat şakalardan hiç hoşlanmıyor. Gıdıklanmayı da hiç sevmiyor. Ama benim canım çok yandı. O yüzden tırnaklarımı öyle çok uzattım ki; amacım gıdıklama bile olsa, her hareketimde hayatın böbrekleri tırnaklarımın arasında kalıyordu. Hihihihihi... Bunu vahşetle karşılayabilirsiniz ama gerçekten çok eğlencelidir... Eğlenmek için lunaparka gerek duyuyorsanız bile, size tavsiyem; 'Lunapakta Vahşet' çok daha eğlencelidir. Hee bu arada bahsettiğimiz lunapark, HAYAT oluyor...

Ona vardım...


İnsan sevdiğinin kokusuyla sarhoş olurmuş, inanmazdım. O yanımda olmasa bile kokusu her daim burnumda tütüyor. Sarhoşum. Ben ki hayattan ümidini kesmiş koparmış parçalamış biri... Ona bağladım bütün ümitlerimi. Gülücüğümü mutluluğumu hüznümü gözyaşlarımı en önemlisi kendimi. Geceleri odamda hayaller kurar tavanda izlerim bu hayallerimi. Bir sahnesi onsuz değil ki. Hayallerim sayesinde doğmamış coçuklarımızın isimlerini bile biliyorum. Ne büyük bir ironi... Herkes gibi oda bırakıp gidebilir beni. Düşüncesi bile acıtıyor kalbimi. Nefes alış verişlerimde büyük bir değişiklik var son zamanlarda. Dikkatim dağıldığında bir kaç saniye düşünemiyorum onu. İşte burda nefes denen birşey olmuyor. Bu yazdıklarımı kime anlatıyorum onu da bilmiyorum ama içimde dağlar kadar birikmiş sözcükler var. Ah söyleyebilsem hepsini ona... Kalbimde o kadar çok "o" var ki. Göstersem ona bendeki onu kaçıcak kapı arkası arar. Bunlatır insanı bu kadarı. Ama beni hayata bağlıyor bu sevgi. Geceleri yastığa başımı koyduğumda hayatımda olduğu için şükredeceğim tek kişi... Yarına yetiştirmem gereken milyon ödev var ben oturdum bunu yazıyorum. Yok yok bende akıl bırakmadı ki. Herşey o, herkes o, her koku onun kokusu, her gülümseme onun dudaklarında... Ama hiç kimse o değil. Anlatamıyorum ki. Planlarımın arasında aşık olmak yoktu. Birini özlemek yoktu. Mutluluk gözyaşı yoktu. Ölüm korkusu yoktu. O yoktu planlarımda. Ama artık planlarımı geç, onsuz ben, ben olamam. Şarkılarda hayallere dalmak yoktu planlarımda. Kokusu aklıma geldiğinde kalbim küt küt çarpsın istemezdim buda yoktu planlarımda. Benim planlarım yoktu. Yaşama isteğim yoktu. Herşey olacağına varıcaktı benim için. Ama bunu o başardı ve ben ona vardım...